Kuran'da Sevgi

A) İMAN

2/177: ... Zafer ve mutluluğa ermek, o kişinin hakkıdır ki Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır... Takva sahibi ancak onlardır.

İman, Allah'ın Bir'liğine kalben inanmaktır. Bir'lemeye " Tevhid " denir ki " la ilâhe illallah = Allah'tan başka ilâh yoktur. " sözleriyle ifade edilir. İman; sezgiye, hissedişe dayalı bir sevgi olayı, Cenâbı Hakk tarafından insanlara verilmiş eşsiz bir yaratılış duygusudur. Hucûrat 7: " ...Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir..." İnsanlara doğuştan verilen iman sırrına, akıl çizgisinin ötesinde ancak gönül ile ulaşılabilir. Başka bir deyişle iman, Yüce Yaratıcı'yı minnet ve şükran duyguları ile sevmektir. İman nimeti, kulun Allahü Teâlâ'ya yönelerek gönlündeki iman ışığının yanması ile başlar ve Cenâbı Allah'ın da bu sevgi cereyanına cevap vermesi ile tamamlanır. Yûnus 10/100: " Allah'ın izni olmadıkça hiçbir nefsin iman etmesi mümkün değildir..." Minnet ve şükran duyguları ile Yüce Yaratıcı'sına sığınan kul, Allahü Teâlâ'nın cevabî ışığı ile imana kavuşur. İmanda ilk ışık, doğuştan insanlara verilen Rabbini bilme özelliğinden dolayı kuldan gelmektedir. İmana kavuşma ile o insan için kurtuluşun başlangıç yolu açılmış, Cenâbı Allah'ın lütfuna ve sevgisine erişmiştir. Enfal 8/2: " İnanmış olanlar o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. "

İslâmiyet; imanın esaslarını "Amentü = İman ettim" ismiyle altı prensipte formüle etmiştir: Allah'a, melekler'e, ilâhî kitaplar'a, peygamberler'e, ahiret'e ve kader'e iman ettim. Kalpten gelen iman duygusunu, gözle görüyormuş gibi içtenlikle kabul etmek ve dil ile de açıklamak esastır.

ALLAH’A İMAN

2/255: Allah'tan başka ilâh yoktur. Bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da! ... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat Kendisinin dilediği dışında, hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç zor gelmez. O, yüceliği sınırsızdır; O, büyüklüğü sınırsızdır.

Sonsuz evrenin, tabiat kuvvetlerinin arkasındaki Yaratıcı Kudret'i Kur'ân, Allah diye anmaktadır. Tüm yaratılmışların Kendisi ile var olduğu Mutlak ve Tek Varlık. Arap dilinde Allah'ın çoğulu yoktur. Bir kutsal hadiste şöyle buyrulmaktadır : " Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de varlıkları yarattım " Cenâbı Allah'ın bu arzusu, evrenin yaratılma sebebi olmuştur. Mutlak Varlık : " Her an yeni bir iş ve oluştadır. " Sonsuz Güzellik ve İlâhî Sevgi'si ile evreni kuşatmıştır. Yarattığı varlıklara da bu özelliğini yansıtan Allahü Teâlâ bütün görüntüleri ile Kendi'ni seyretmektedir.

Cenâbı Allah nerededir? İlgili birçok fikirler ortaya atılmıştır. Bir görüşe göre evreni yarattı ve sonra da evren içinde Kendi'ni gizleyerek kayboldu. Bu belki doğruya yakın bir görüş olabilir. Diğer bir görüş de Cenâbı Allah, evreni yarattıktan sonra bir yerde mekân kurdu ve melekleri ile bütün alemleri idare etmeye başladı. Bu görüş tamamiyle yanlıştır. Kim bu şekilde düşünüyorsa böyle bir Allah yoktur. Çünkü Cenâbı Allah, zaman ve yer ile kayıtlı olamaz, onların üstündedir.

Yüce Yaratıcı'yı insanların kavraması mümkün değildir. TâHâ 20/110: "...Bilgi ile O'nu kavrayamazlar. " Ancak Kur'ân'da Esma'ül Hüsna diye isimlendirilen güzel isimlerinden, sıfatlarından öğrenmeye gayret ederiz. Tüm evrenin; alemlerin Rabbi Allah'ın belirişinden, görüntülerinden ibaret olduğunu biliriz. Kâinatta ve Dünya'da görünen ve görünmeyen her şey; örneğin insanlar, hayvanlar, bitkiler, melekler, cinler, dağlar, taşlar vesaire yalnız ve yalnız Cenâbı Allah'ın görüntüleridir. Bakara 2/115: ayeti bu gerçeği belirtir:" Her nereye dönerseniz Allah'ın (vechini) yüzünü görürsünüz." Cenâbı Allah'ın Hacı Bayram Veli'ye göre iki yüzü vardır. Batınî (iç) yüzü; Mutlak Tek olan Zat'ıdır, sonsuz ilmi ile sıfatlara ve isimlere kaynaktır. Zahiri (dış) yüzü ise belirişleri, görüntüleri, fiilleridir ki Tek olan Varlık'ın açılıp saçılması ile oluşan ve bizim seyrettiğimiz çokluk alemidir. Alemlerin ve tüm canlıların meydana gelmesinde, Yüce Yaratıcı'nın ilahî isimlerinin manalarının yoğunluk kazanarak onları şekillendirmek suretiyle ortaya çıkar. Allah'ın Zat'ı hiçbir şekilde sınırlandırılamaz ve bütün görüntülerinin üstündedir, O tektir ve hiç birşeye benzemez. Cenâbı Allah, Kur'ân'da Kendi'ni şöyle tanımlamıştır. İhlâs 112/14: " Ey Muhammed! De ki : O Allah bir Tektir. Herşey O'na muhtaç, Kendi'si ise hiçbir şeye muhtaç değildir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. O'nun hiçbir dengi ve benzeri yoktur." Yine Kur'ân'ı dinleyelim. Taha 20/4950: Firavun dedi : " Sizin Rabbiniz kim, ey Musa? " Musa dedi : " Rabbimiz her şeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol-yordam gösteren kudrettir. "

57/3: Evvel ve ahir olan, zahir ve batın olan O'dur. O, herşeyi bilendir.
Yüce Yaratıcı'yı en iyi şekilde, ancak Kur'ân'da verdiği bilgilerle tanıyabiliriz. Bu ayette Cenâbı Allah bazı özelliklerini açıklamaktadır. Evvel O'dur. Her şeyden, her yaratılmıştan ilkin, başlangıcı yok, her zaman var olan, her şeyin yaratıcısı Allahü Teâlâ.

Ahir O'dur. Ahir; son, sonraki demektir. Her şey yok olacak, Cenâbı Allah kalacaktır. Ebedî olan ancak O'dur. O'ndan başka herşey sonludur. Rahman 55/26-27 ayetleri de bu gerçeği belirtir : " Yeryüzündekiler hepsi gelip geçicidir. Sadece Celâl ve İkram (Cemal) Sahibi Rabbinin yüzü kalacaktır. "

Zahir O'dur. Zahirin lûgat anlamı dış görünüş demektir. Cenâbı Allah'ın varlığı herşeyden açığa çıkar. Çünkü herşey O'nun varlığına kanıt teşkil eder. Rahman 55/29: " Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır. " Bu ayet şöyle de açıklanabilir : " Gökler ve yerdekiler Rabbimi sorarlarsa de ki; O, her an yeni bir görüntüdedir. " Böylece Gökler, Yeryüzü ve içindekilerin Cenâbı Allah'ın birer görüntüsü olduğunu anlamış oluruz. Cenâbı Allah; Zat'ı itibariyle lâtiftir, O'nu gözle görmek mümkün değildir. Ancak Zat'ını yüce sıfatları ile belirtmiştir. Bu sıfatlardan sonra ilâhî isimler, sonra da fiiller yani işler oluşur, netice de çokluk alemini (kesret) meydana getirir. Bizim gözümüz ancak son durumu algılayabilmektedir. İlâhî isim manalarının değişik oluşumlarla yoğunlaşmasından meydana gelen evren yani çokluk alemi, Yüce Yaratıcı'nın görüntüsünden başka birşey değildir.

Batın O'dur. Batın; iç, gizli anlamına gelmektedir. Cenâbı Allah; herşey de aşikâr görünmekle beraber, gözlerden gizlidir. O'nu hayalde canlandırmak mümkün olamayacağı gibi, Zat'ını insan aklının kavramına sığdırması da mümkün değildir. Enam 6/102103: " O'ndan başka Tanrı yoktur, herşeyin yaratıcısıdır... Gözler O'nu fark edip kavrayamaz. Oysa ki O, herşeyi görür. Lütfu çok olduğu halde Kendisi görülemez, herşeyden haberdardır. "

O, herşeyi bilendir. Her olay ve yaratılış, Cenâbı Allah'ın ilâhî ilminin gizli sebebi içinde vardır ve O'nun Alim sıfatının görüntüsü olarak seyreder. Tüm evren ve devam eden yaratılışın hepsi de var edilmeden evvel O'nun sonsuz ilminde bilinmektedir.

Allah'ı tanımaya giden en emin yol, akıl sınırları dışında ancak gönül ile mümkün olmaktadır. Çünkü O bizim kalbimizin derinliklerinde ve bize şah damarımızdan daha yakındır. Kaf 50/16: " ...Biz ona şah damarından daha yakınız. " Bir kutsal hadisde şöyle buyrulmaktadır: " Ben mekânlara, evrenlere sığmam ancak mü'min kulumun kalbine sığarım. " Cenâbı Allah'a yakınlaşmak, ancak O'na teslim olmakla ve yasalarına uymakla mümkündür. İman, Yaratan ile yaratılanın sevgisinden başka birşey değildir.

MELEKLERE İMAN

21/2627: ... Melekler lütuflandırılmış (iyilik ve yardım görmüş) kullardır. Onlar Allah'ın sözünün önüne geçemezler. O'nun emriyle hareket ederler.

Melekler, Kur'ân'dan öğrendiğimiz gibi insan gözüyle görülemeyen, algılanamayan canlı, bilinçli varlıklardır. Özel bir ışık nur enerji birimi ile yaratıldığı tahmin edilmektedir. Cenâbı Allah'a devamlı ibadet eder ve O'nun verdiği görevleri yerine getirirler. Onlara da içlerinden peygamberler gönderilmiştir. Maddi varlıklara mahsus yemek, içmek, uyumak ve erkeklik dişilik unsurları bulunmamaktadır. Uzayda son derece süratli hareket ettikleri Kur'ân ayetlerinden anlaşılmaktadır. Sayılarını ancak Cenâbı Hakk bilir. En büyük melekler; Cebrâil, Mikâil, İsrâfil ve Azraîl olarak adlandırılmıştır. ( Bkz. Bu Kitap, Yaratılış Kanunları, Melek)

İLAHÎ KİTAPLARA İMAN

5/48: Sana Kur'ân Kerîmi hak olarak indirdik. O, kendisinden önceki Kitap'ların tasdikçisi ve muhafızıdır. Her biriniz için bir yol ve metot belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihan edecek.

İlâhî kitaplar peyggamber aracılığı ile insanlara gönderilen " Allah'ın sözleri " dir. Bunlar Hz. Mûsa'ya verilen Tevrât, Hz. Davûd'a verilen Zebûr, Hz. İsâ'ya verilen İncil ve son olarakta Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) verilen Kur'ânı Kerîm'dir.
( Bkz. Allah'ın Sistemi, İlâhî Kitaplar)

PEYGAMBERLERE İMAN

16/36: ... Biz, Allah'a ibadet edin ve azgın kişilerden sakının diye her topluma bir peygamber gönderdik...

Cenâbı Allah; yarattığı insanlara Kendi Varlığını bildirmek ve doğru yolda yaşamalarını sağlamak için, içlerinden üstün ahlâklı peygamberler göndermiş, onlara vahy (ilâhî bildirme) yolu ile yasalarını bildirmiştir. Her topluluğa bir peygamber gönderildiği açıklanan Kur'ân'da, 27 resulün isimleri ve hayat öyküleri bulunmaktadır. Bazı müfessirlere göre binlerce peygamber geldiği belirtilmişse de, sayılarını ancak Cenâbı Hakk bilmektedir. (Bkz. Bu Kitap, Allah'ın Sistemi, Peygamberler)

AHİRET’E İMAN

3/185: Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde verilecektir...

Ahiret; daha sonrası, ölümden sonraki hayat anlamına gelir. İnsanların ölüm ötesinde de yaşamlarının devam edeceğine iman etme ile Dünya hayatlarındaki işledikleri bütün fiillerinin hesabını vereceklerine inanmaktır. Ölüm; insan gibi mükemmel bir varlığın, halifelik mertebesindeki bir benliğin yok olması değil, bir boyut değiştirme ile iğreti ve geçici bedenin terkedilmesi olayıdır. Bir alemden diğer bir aleme göç etmedir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: " Bedenleriniz sizin bineklerinizdir. " Cenâbı Allah ölüm olayını " Tekrar Bize döndürüleceksiniz " gibi birçok ayetlerde belirtmiştir. Buna göre insanlar için de kaybolma, yok olma gibi durumlar yoktur.

Duhâ 93/4: " Her halde ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. " ve Sebe 34/1: " ...Ahirette de hamd Allah'a mahsustur. " Ayetlerinden anlıyoruz ki, ahiret hayatı ilkinden yani kısacık Dünya hayatından daha hayırlı olacak, orada yaratılış ve oluş sırrı olarak Allah'a ibadet ve olgunlaşma, devam edecektir.

Ahiret iki kısımdır. Birincisi Kabir Alemi, ikincisi de Kıyamet Sonrası'dır. Ölüm ile ruhun bedenden ayrılması neticesi dünyadaki yaşamı nihayete eren insanın bedeni kabirde toprağa verilir. Canlılığını yitirmiş ölümlü beden, ayrışarak toprakta kaybolur. Ancak o insanın bütün özelliklerini taşıyan ölümsüz ruhu ise Allah katında ayrı bir boyuta Kabir Alemi'ne göç eder. Abese 80 / 21-22 de şöyle buyrulmaktadır : " Sonra onu öldürüp kabre koydu. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltecektir. " Yine başka bir ayet Nâziat 79 / 13-14 de: " Oysa ki Kıyamet, sert bir komut sesinden ibarettir. Bir anda (insanların) hepsi uyanıp ortaya geliverir. " Kabir Alemi; maddi bedensiz olarak uykudaki yaşam şeklinde geçecek, görülecek rüyalar yaşamın ayrı bir bölümünü oluşturacaktır. İslâm bilginlerinin birleştikleri gibi, bu alemde dünyada ki gibi olgunlaşma olacak, maddî beden ile yaşanılacak kıyamet sonrası hayatın da bir geçiş dönemini teşkil edecektir. Benliğin, Dünya hayatındaki fiillerine göre ceza veya ödül göreceğini Kur'ân açıklamaktadır. Mü'minûn 23/99-100: " Nihayet iman etmeyenlerden birine ölüm geldiği zaman şöyle diyecektir. " Rabbim, beni Dünyaya geri gönder. Ta ki geride bıraktığım Dünya da güzel bir iş yapayım. " Hayır! Onun bu söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların ötelerinde ise berzah ( engel) vardır. Diriltecekleri güne kadar orada kalacaklardır. " Tâha 20/124-125: " Kim Kur'ân'dan yüz çevirirse... Kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz (diriltiriz).O der ki: Rabbim beni neden kör haşrettin,ben gören biri idim. " Burada kör, manevî hakikatı göremeyen demektir. Ayetten manevî körlüğün ahiret hayatında da devam edeceği anlaşılmaktadır. Kabir Aleminde, Kıyamete kadar milyarlarca yıl kalınacaksa da, orada zaman kavramı olmayacağından çok az bir müddet geçmiş gibi algılanır. İsra 17/52: "...Zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız. "

Kıyamet Sonrası yaşam ise, dünyanın sonu olan Kıyametle başlar ve sonsuza kadar devam eder. Ahirette, yaşadığımız Dünya yok olur, yepyeni bir yer küresi ile yıldızlar oluşur. İbrahim 14/48: " O gün yer küre başka bir yer küreye dönüştürülür. Gökler de öyle..." 22.10.1997 tarihli Sabah Gazetesi : Uzayda Dünya çevresinde dönen Hubble Teleskopunun tespit ettiği çok önemli görüntüler olan, Dünya'dan tam 63 milyon ışık yılı uzaklıkta ki iki uzay gök adasının çarpışma anının resimlerini, Mahşerin fotoğrafı başlığı ile yayınladı. Bu çarpışma milyonlarca yıl evvel olduğu halde, görüntüsü ancak yeni gelmiş. Son derece ayrıntılı ve çarpıcı bir şekilde belirlenen fotoğraflar, Dünyamızın geleceği için önemli bilgiler vermektedir. Milyarlarca gezegenden oluşan iki gök adası içindeki yıldızlar, birbirleri ile çarpıştıktan sonra yaşamları muazzam bir patlama neticesi biterek dağılıyorlar; çarpışma sonucu yeni yıldızlar, yeni bir gök adası ile kilometrelerce uzayan hidrojen gazı bulutları meydana geliyor. Evrenin ilk oluştuğu aşamalara ait bazı ipuçlarına da rastlandığı, çok değerli bilgiler ortaya çıktığını açıklayan Gök Bilimciler; yeni oluşan yıldızların son şeklini almaları için, aradan milyarlarca yıl geçmesi gerektiğini belirtiyorlar. Bilim adamları; Güneşin, gezegenlerin ve Dünyamızın içinde bulunduğu Samanyolu gök adası da tıpkı bu görüntülerde olduğu gibi, başka bir gök adası ile çarpışarak yok olacak ve bu çarpışmadan da yeni bir gök adası ile yıldızlar oluşacak. Onlara göre bu olay 5 milyar seneden önce olmayacaktır. Tabii bu tahminler bilim adamlarına göre, en doğrusunu mutlaka Cenâbı Allah bilir.

Yeni oluşan bu alemde benliğimiz bedenin yaklaşık, 30-32 yaş gençliğinde yeni bir bedenle yaratılacağını Kur'ân'dan öğrenmekteyiz. Vâkıa 56/35-38: " Biz, cennete giren kadınları güzel bir biçimde YENİDEN yaratmışızdır, onları bakire kıldık. Kocalarına sevgi ile düşkün ve aynı yaşta. " Ve Kehf 18/48: " ... Sizi ilk defasında yarattığımız gibi yine Bize geldiniz... " Mahşer Günü, Dünyada yaptığımız bütün fiillerin hesabı verilecektir. Mü'min 40/17: " O gün herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çarçabuk görendir. " Yine Kur'ânı dinleyelim. Hûd 11/105-108: " O gün Allah'ın izni olmadan kimse konuşamaz. Onlardan kimi mutsuzdur, kimi mutlu. Mutsuz olanlar ateştedirler... Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır... Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da ebedî kalacaklardır. Bu bitmez tükenmez bir lütuftur. "

KADER’E İMAN

25/2: ...Allah herşeyi yaratmış ve her birine belirli bir düzen vererek, onun kaderini tayin ve takdir etmiştir.

Cenâbı Hakk'ın evrende olmuş ve olacak her şeyin özelliklerini, geleceğini ve geçmişini önceden bilip, İlâhî Bilgisayarında takdir etmesi ve yazmasına kader denir. Kader, tüm bilgilerin kaynağı olan Allah'ın İlâhî İlminin bir neticesidir. Kaza ise Yüce Yaratıcı'nın olacak şeyleri, zamanı gelice bilgisine ve iradesine uygun olarak yaratmasıdır.

Cenâbı Hakk; ilâhî kudreti, sonsuz ilmi ve iradesi ile evreni ve varlıkları yaratmış. onlara harikulâde bir nizam vererek yaşam öykülerini ilâhî yasalara bağlamıştır. En'am 6/59 da şöyle buyrulmuştur: " Gaybın anahtarı O'nun yanındadır, onları O'ndan başkası bilemez. O karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarda ki bir dane, yaş ve kuru herşey apaçık bir kitap ( İlâhî Bilgisayar)ın içindedir. " Her varlık gibi insanların ömürleri de Allah ilminde belirlenmiştir. Âli İmrân 3/145: " Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye ölmek yoktur. Ölüm zamanı Allah ilminde kararlaşmış bir yazıdır... "

Tegabün 64/11: " Allah'ın izni olmadıkça hiçbir felaket gelip çatmaz... " Hastalık, ölüm, kaza, üzüntü gibi mûsibetler (felaketler) Cenâbı Allah'ın takdiri ile olur. Bütün bunlardan dolayı sabır ve dayanma göstermeli, Allah'ın izni ile olduğunu düşünerek teselli bulmalı ve Allah'a sığınmalıdır. Bakara 2/156: " Onlar kendilerine bir felaket geldiğinde şöyle derler : Biz Allah içiniz ve sonunda elbette O'na döneceğiz. " Tüm evren ve varlıklar Cenâbı Hakk'ın fiillerinden, belirişinden ve görüntülerinden ibarettir. Allah'tan başka bir varlık olmadığına göre bütün oluşlar Allah'ın sonsuz sayıdaki isim sıfatlarının yoğunlaşarak meydana çıkmasından başka bir şey değildir. Yüce Yaratıcı'nın takdir ve dilemesi meydana gelen olaylar, bizlerin bilemediği oluş sırları ile doludur. Bakara 2/216: " ...Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Allah bilir siz bilemezsiniz. "

Şu halde kendisine bir felaket isabet eden kul, sonuçta hayırlara da kavuşabilecektir. Yine Kur'ânı dinleyelim. İnsan 76/30: " Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz... " ayeti kaderin yalnız ve yalnız Cenâbı Allah'ın mutlak iradesinde olduğunu göstermektedir. Kehf 18/23-24: " Hiçbir şey için: Ben bunu yarın kesinlikle yapacağım, deme. (Allah dilerse) şeklinde söyleyebilirsin..." Kulun kaderi, kendi iradesi dahilinde keyfince çizemeyeceğini, Allah'ın müsaadesi dışına asla çıkamayacağına işaret etmektedir. Müminûn 23/71: " Eğer Allah; onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, gökler de, yer de, bunların içindekiler de kesinlikle karışıklığa uğrardı... "

82/8: Seni dileğince terkib eden (oluşturan) O'dur.
Cenâbı Allah insanları İlâhî İsimlerinin mana karışımından hamur yaparak dilediği şekilde oluşturmakta ve herbir benliğe doğuştan ayrı bir özellik ve ayrı bir istidat vermektedir. İstidat, hayat boyu devam eder ki, bu da o insanın kaderidir. İstidat; Yüce Yaratıcı'nın insanlara verdiği kabiliyet kuveti, akıllılık, anlayışlılık demektir. Kimimiz daha sevecen, kimimiz daha akıllı, kimimiz fiziği daha güçlü, kimimiz sanat yönü daha kuvvetli, kimimizde de akli veya bedensel problemlerimiz olmaktadır. Tüm bu istidat ve kabiliyetlerimizin, Cenâbı Allah'ın oluş sırrı görüntülerinden geldiğini çok iyi bilerek şükretmeli, bizim için zor gibi görünen ancak onlarda da ilâhî bir gizli sebep olan sorunlarımıza da, sabır ve tevekkül ile katlanmalıyız. Mü'minün 23/62: " Hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz..." Ayetinin sırrı içinde herşeyi sabır ve şükür ile karşılamalıyız.

4/78-79: " ... Onlara bir iyilik dokunsa ( Bu, Allah katında dır. ) Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda (Bu senin yüzündendir ) derler. De ki : (Hepsi Allah katındadır.) Şu topluluğa ne oluyor ki hiçbir sözü anlamıyorlar... Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Sana gelen her fenalık ise kendi nefsindendir..."

Cenâbı Allah'ın yaratmasıyla meydana gelen her olan şey bir gizli sebebin neticesidir. Örneğin okul yaptırmak, çocuk yardım derneklerine ve yoksullara bağışta bulunmak gibi hayır işlerinde; imanlı, hayır sever takva sahibi kullar Cenâbı Allah'ın müsaadesi ile hizmete lâyık bulunarak o işlerde kullanılmaktadır. Neticede yapılan iyilik, o kulun amel (çalışma) defterine artı olarak kaydedilir. Bazı olaylar da insanlara bir felaket gibi görünür. Ancak o işin neticesinden ise bir hayır çıkabilir. Kur'ân da "Allah bilir siz bilemezsiniz." ayeti ile de vurgulanmıştır. Örneğin bozgunculuk, zulüm, nankörlük v.s. gibi oluşlarda kötülük yapan, nefsine esir düşmüş kullar kullanılarak o olay gerçekleştirilir. Bu sefer de o kulun amel defterine, kötülük yaparak günah işlendiğinden dolayı eksi olarak kayıt yapılır. Netice olarak hayır ve şer Allah'tandır. Kader; şer ehlini kötü işe, iyilik ehlini hayır işe sevk eder. Ancak günümüzde bazı suçluların: " Benim ne suçum var? Elimde olmayarak bu şekilde davrandım. Kaderim böyleymiş, Allah benim bunları yapacağımı yazmış. " gibi mazeretler ileri sürmesinin dinen hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü Cenâbı Allah; kullarına akıl, gönül ve irade vermiş, iyiliği ve kötülüğü ayırt etme yeteneği ile donatmış ve peygamberler vasıtasıyla da ilâhî yasalarını bildirmiştir. Bütün bunlardan sonra o kulun yasaklanmış kötülükleri bile bile yapması, ceza almasını hak ettirmektedir.

Kader iki türlüdür. Mutlak Kader ve Kesinleşmemiş Kader. Mutlak Kader, hiçbir şekilde değişmeyecek olan kaderdir. Kesinleşmemiş Kader ise henüz askıda olan, kulların yaptıkları ve yapacakları işlere göre tayin edilecek kaderdir. Cenâbı Allah, Leyl 92/5-10 ayetleri ile kullarına ilâhî bir kurtuluş ışığı yakmaktadır: " Kim malını Allah yolunda verir ve takva yolunu tutarsa, ve En Güzeli'de tasdik ederse, Biz onu en kolay yola muvaffak kılacağız. Herkim cimrilik eder ve kendini tüm ihtiyaçların üstünde görür ve En Güzel'i yalanlarsa, onu da en zora sevk edeceğiz. " Kur'ân kurtuluşu üç şarta bağlamıştır. 1) Mallarını Allah yolunda verenler yani infak ve zekât ibadetlerini yerine getirenler, 2) Takva yolunu tutanlar, 3) En Güzel'i tasdik edenler yani bütün güzelliklerin mutlak kaynağı Yüce Allah'ın Güzelliği'ni sezerek O'na minnet ve sevgi ile bağlananlar. İşte bu özellikleri taşıyanlara Cenâbı Allah müthiş bir kader müjdesi veriyor. Kulda ki her türlü sıkıntılar kalkacak ve kaderinin geleceği mutluluğa çevrilecektir. Zekât ve takvanın felaketleri kaldırdığına ve hatta ömrün sağlıklı olarak uzatılabileceğine dair hadislerin temel dayanağı da bu ayetlerdir. Kaderin bir de tersine işlemesi vardır. 8,9 ve 10. ayetler de bu gerçeği açıklamaktadır. Her kim ki: Cimrilik ederse, büyüklük taslarsa ve En Güzel'e yani Cenâbı Allah'a nankörlük ederse, bunlar da en kötü kadere lâyık olurlar.

İnsanlar yaşamlarında Îlâhî Yasalara uygun fiiller sergilemek için gayret sarfetmeli, ancak son kararı da Yüce Yaratıcı'nın vereceğini çok iyi bilmelidir. Yûnus 10/109: " Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hayırlısıdır." Kadere inanmış toplumlar; bazı nasipsizlerin miskinlik kondurmalarına karşı, hakikati bulmanın huzurunu yaşamaktadırlar. Aklı ve iradesi sayesinde hayat öyküsünü kendisinin yarattığını sananlar, nefislerinin büyük yanılgısının farkında değillerdir. İnançsızlar, İlâhî Kudret'in karşısında sınırlı ve emanet olarak verilmiş iradeleriyle, ne kendilerinin ve ne de toplumların kader çizgisini çizebilirler. Güçleri yetiyorsa ölüme çare bulsunlar, kazaları önlesinler, geleceği bilsinler!...

Takva'da On Temel İbadet